9 Tem 2010

08/07/10 MLB

Seattle Mariners vs New York Yankees - pick: over 7.5 Sonuç: 1-3 LOST
Tampa Bay Rays vs Cleveland Indians - pick: Tampa Bay Rays Sonuç: 5-2 WON
Washington Nationals vs San Diego Padres - pick: San Diego Padres Sonuç: 1-7 WON

8 Tem 2010

Lorik Cana Galatasaray'da

Mehmet Topal'ın Valencia'ya satılmasından sonra bölgenin doldurulması için transfer edilen Lorik Cana kişisel fikrimce muazzam bir tercihtir. Marsilya formasını kaptan olarak giyen ve yüzün üzerinde maçta görev alan Cana, geçen sezon Sunderland'e transfer olmuş ve burada da sahip olduğu lider özelliklerinden ötürü kaptanlık görevi teknik direktör Bruce tarafından kendisine verilmişti. Sunderland kulübünün resmi sayfasında neden kulüpten ayrıldığına dair kısa bir röportajı bulunuyor. Öncelikli nedeninin Arnavutluk'ta yaşayan ailesine daha yakın olmasından söz edilmiş. Bunun dışında aynı yazıda Galatasaray'ın şampiyonlar liginde oynayacağı haberi epey manidar olmuş çünkü ya birileri Cana'yı kandırdı (tabii ki espri) ya da o yazıyı her kim yazdıysa kimin nerede oynayacağından haberi yok.

Galatasaray Cana'yı 4,5 milyon €'ya transfer ederken, Cana'nın kulüpten alacağı yıllık para 2 milyon € olacak. Ciddi anlamda çok isabetli bir transfer bu ancak sıcağı sıcağına birkaç yorum duydum "Cana kim?" gibilerinden... Eh be bilader futboldan bu kadar uzak olmayın, futbol yalnızca Ronaldo, Messi, Rooney üçlüsünden oluşmuyor yahu. FM severler Cana'yı yakından tanıyor olmalılar, hem yaşı hem de DMC! özellikleri ile her zaman tercih edilen isimlerden olmuştur kendisi. Sonuç olarak Galatasaray'a hayırlı olur umarım.

Euroleague 2010-2011 Barcelona Kuraları

Ne Fenerbahçe Ülker ne de Efes Pilsen'in işi kolay olacak...

07/07/10 MLB

Bugünün tahminleri olarak;
Washington Nationals - San Diego Padres: Padres ML @1.85 7-6 LOST
Arizona Diamondbacks - Chicago Cubs: Over 9.0 @1.97 3-8 WON

Diğer tahminler;
Texas Rangers - Cleveland Indians: Rangers ML @1.40 4-3 WON
Colorado Rockies - St. Louis Cardinals: Rockies ML @1.95 8-7 WON
Arizona Diamondbacks - Chicago Cubs: Diamondbacks ML @1.91 3-8 LOST

3 WON - 2 LOST

5 Tem 2010

Die Mannschaft!






Wimbledon: 2. Kez Kral Nadal

3 Tem 2010

Wimbledon: 4. Kez Kraliçe Serena Williams

Wimbledon: İkinci Finalist Rafael Nadal

Wimbledon erkeklerde ne kadar ağır favori olduğunu gösteren Rafael Nadal, Andy Murray'i istediği an istediği yerde forehand olsun backhand olsun nasıl dize getireceğini herkese gösterdi. Öyle ki, eğer inandığı bir atış yapıyorsa sahasını tamamen boş bırakarak balyoz gibi indirdiği forehandiyle Murray'den sayıları almasını bildi. Maçı 3-0 kazanan kazanan Rafa, finalde Tomas Berdych'in rakibi oldu. Maçın setlerine baktığımızda ilk set 6-4 Nadal üstünlüğüyle tamamlanırken, maçın en heyecanlı seti olan ikinci set tie breake gitti. Tie breakte tam üç kez ipten dönen Nadal, belki de maçı 2-0'a getirerek Murray'nin tüm planlarını bozmuş oluyordu.

Son sette karşılıklı kırılan servisler sonucu 6-4 skoru oluşurken, Nadal ciddi derecede bir aygır misali hırslı, güçlü ve kendinden emin olduğunu tribünde maçı izleyen David Beckham dahil herkese gösterdi. Maç öncesi Murray'nin Nadal'ı hiç değilse kendisinden bir set çalarak zorlayacağını düşünenler için sonuç sürpriz olsa da, taraflı tarafsız herkesin Rafael Nadal'ın finali daha çok hakettiğini düşündüklerini varsayıyorum. Pazar günü Berdych'in servisleri Murray'den aşağı kalmayacaktır fakat karşısında Djokovic'ten çok daha üstün bir returner bulacağı da kesin. Berdych Djokovic'i elerken Djokovic'in zaman zaman psikolojik zaman zaman da aksayan performansından yararlandı ancak Nadal'ın diğerlerinden farkı, koşullar ne olursa olsun bitmek bilmeyen kazanma hırsı ve her an maçı çevirebilme yeteneğidir. Açık konuşmak gerekirse Berdych hazır kariyerinde peak noktada iken Wimbledon'ı kazanmasını gönülden isterim ancak Rafael Nadal bunun gerçekleşmemesi için elinden geleni yapacaktır ve büyük olasılıkla şampiyonluğa ulaşacaktır.

2 Tem 2010

Wimbledon: İlk Finalist Tomas Berdych

Maçın başından sonuna hırslı ve finali istiyorum modundan çıkmayan Berdych, Novak Djokovic'i 6-3 7-6 6-3 ile setlerde 3-0 geçerek adını finale yazdırdı. İkinci seti Djokovic'in alma ihtimali vardı açıkçası fakat yaptığı forehand hataları affedilemez derecede olduğu için ve bu fırsatları Berdych çok iyi değerlendirdiğinden Djokovic'in elenmesi sürpriz olmadı. Maç öncesi tahminim de doğru yönde olduğundan ötürü sonuca daha çok sevinmiş oldum. Berdych sevdiğim raketlerdendir ve kariyerinin en iyi dönemini yaşıyor kendisi. Çek tenisi için de muazzam başarılardan biri oldu onun Wimbledon'da finale yükselmesi.

Rakibi şu sıralar oynanan diğer yarı final karşılaşmasından Nadal - Murray galibi olacak. Tomas Berdych'in işi finalde daha zor fakat dünyanın önce 1 numarası olan Federer'i daha sonrasında ise 3 numara Djokovic'i eleyip finale yükselmesi zaten kendisi için büyük başarı, tebrikler Berdych.

Gecenin MLB Sonuçları

American League

Cleveland Indians 6 - 1 Toronto Blue Jays

New York Yankees 4 - 2 Seattle Mariners

Baltimore Orioles 1 - 8 Oakland Athletics

Minnesota Twins 4 - 5 Tampa Bay Rays

Los Angeles Angels 2 - 1 Texas Rangers

National League

Chicago Cubs 2 - 3 Cincinnati Reds

Washington Nationals 2 - 1 New York Mets

Pittsburgh Pirates 3 - 2 Philadelphia Phillies

St. Louis Cardinals 1 - 4 Milwaukee Brewers

Colorado Rockies 7 - 3 San Francisco Giants

San Diego Padres 3 - 6 Houston Astros

Dün geceki maçlar arasından tahmin ettiklerim Brewers, Rockies, Nationals ve Athletics maçlarının hepsi geldi ve güzel kapattık geceyi. İsteğe göre blog için de tahminlerimi girebilirim ara sıra, belli olmaz.

1 Tem 2010

Wimbledon: İkinci Finalist Serena Williams


Bir önceki yazıda Vera Zvonareva'nın Wimbledon'ın ilk finalisti olduğundan bahsetmiştik. Rakibi ise birkaç dakika önce Petra Kvitova'yı mağlup eden Serena Williams oldu. Maça dair birkaç kelam edecek olursak, ilk set hem mücadele hem de keyif açısından gayet olumlu geçti. Kvitova maçta ilk servis kıran isim olmasına ve sette 4-2 öne geçmesine rağmen bir sonraki servisini Serena'ya kırdırarak belki de maçın kaderinin değişmesine sebep oldu. Tie break'e giden seti Serena Williams kazanırken, ikinci seti beklediğim gibi ilk sete nazaran çok daha kolay geçen Williams ikinci finalist olarak tabloda yerini aldı.

Final öncesi Serena Williams - Vera Zvonareva arasında oynanan maçlara baktığımızda Serena Williams'ın 5-1 gibi bir üstünlüğü bulunuyor. Serena'nın Vera'ya karşı son galibiyeti 2008 yılında Charleston'da toprak kortta oynanan maçta gelirken, Vera Serena'yı en son 2006 yılında Cincinnati'de sert zeminde yenmeyi başarmıştı.

Wimbledon: Vera Zvonareva Finalde

Wimbledon bayanlar yarı finalinin ilk maçı Vera Zvonareva - Tsvetana Pironkova arasında oynandı. İlk sete hızlı giren ve özellikle backhandleriyle Zvonareva'yı hayli zorlayan Pironkova ilk seti 6-3 kazanmasına rağmen Zvonareva'nın tıpkı çeyrek finalde Kim Clijsters karşısında geriden gelip maçı kazanmasına engel olamayarak setlerde 6-3 3-6 2-6 kaybetmekten kurtulamadı.

Pironkova'nın kariyerinde yalnızca bir yarı final bulunuyordu, o da İstanbul Cup'tan ibaretti fakat dünyanın 82. sırasında bulunan Bulgar tenisçi özellikle servislerini geliştirdiğini buralara kadar gelerek göstermiş oldu. Maçı kaybetmesine rağmen dediğim gibi ilk servislerini oyuna sokmada çoğu tenisçiden iyi durumda ve bunun sayesinde rahat sayılar kazanabiliyor.

Vera Zvonareva'yı çok sevdiğimden midir bilemiyorum ama onun artık bu derece önemli bir turnuvada finalde boy göstermesi çok keyifli olacak. Yalnız Zvonareva'nın dikkat etmesi gereken en önemli mesele forehandleri. Clijsters karşısında fazla göze batmasa da Pironkova ile oynarken forehandlerinden dolayı basit hataları dikkatimden kaçmadı. Şu sırada oynanan bir diğer yarı final maçından gelecek rakibi Serena Williams - Petra Kvitova galibi olacağı için bu tip basit hataları minimuma indirmek zorunda, hiç değilse Wimbledon finali için.

29 Nis 2010

Special One




İster "futbolsuzluk" diyelim, ister "anti-futbol" diyelim, José Mourinho son zamanlarda kimsenin yapamadığını yaparak üst düzeyde bir turnuvadan Barcelona'yı eledi! Adam gerçekten kendini sevene sevmeyene kabul ettirmeye devam ediyor. Massimo Moratti'nin maç sonunda söylediği gibi oyuncular kahraman, mücadeleler inanılmaz, José ise fenomen! Bugün kullandığı stratejiyi eleştirebiliriz ama Giuseppe Meazza'da yaptıklarını da küçümseyemeyiz. Porto'yla 2004'te yaptığını bu sene Internazionale'yle Madrid'de yapmak üzere. Ve yanında dünyanın büyüklüğüne kanıt olarak sevinmek için Cibeles Meydanı'nda Madridistaları bulacak!

Maça geçersek, aslında Motta'ya çıkan felaket kırmızıya kadar Inter bu kadar savunmayı düşünmemişti. O dakikadan sonra Mourinho, Arsene Wenger'in kapıldığı fantezilere kapılmadı ve realist davrandı. Dizilişe göre Chivu'ya sol açık ya da kanat diyebiliriz ama sahanın içinde top Barcelona'dayken, 4 savunmacısının ayakları ceza sahası çizgisine basıyor, önlerinde ki 5 adam bu 4'lüyle bir kaç metrelik bir genişlikte duruyordu. Bu yüzdendir ki 60 dakika boyunca sık sık Zanetti'yi sol iç stoper, Samuel Eto'o'yu sol bek olarak gördük. Cambiasso'nun top kanatlara indiği zaman savunmanın içine gömülmesiyle 7-1-1 gibi bir taktiğe dönüyordu Inter. Helenio Herrera görse benim taktiği epeyi azdırmışlar, abartmışlar derdi. Ancak, Mourinho'nun buradan sağ çıkanlardan öğrendiği bir şeyler olduğu gerçek. United elerken, Chelsea buradan istediğini alırken, pas kanallarını kapatıp, orta saha ve defansını mümkün olduğunca birbirine yakın tutuyor. Top Xavi'deyken inanılmaz özen gösterip, kanada indiği zaman en az 2 oyuncuyla savunmacılarına kademe getiriyorlardı. Şu oynasaydı, bu oynasaydı demenin peki bir anlamı yok. Bu seviyedeki takımların bu kadar çok maç oynayacaklarını eksik kalabileceklerini hesap ederek, benchlerine doğru takviyeleri yapmaları gerekir. Pique'nin yapabildiğini, Ibrahimovic'in yapamaması, yani kanattan gelen yüksek toplarda ceza alanını karıştıramaması, beklenen azmi ve mücadeleyi gösterememesi karakter meselesidir. Ibrahimovic hiç bir zaman bu tür bir oyuncu olmadı. Eğer, Pep, Laporta ve Begiristain'in beklentisi buysa büyük bir yanlış içerisindeler. Halbuki, orada yer alabilecek Gudjohnsen bile daha etkili olurdu Ibra'ya oranla.
Bir söz de Busquets'e söylemek lazım. Bir daha Milano yakınlarına uğrarken çok dikkatli olması lazım. Zira, kendisi bile unutur da tribün geleneği olan İtalyanlar unutmaz! De Bleeckere'nin onun basit oyunculuğunu çözememesi gerçekten üzücü. Maç içinde Alves'in sürekli bu tarz hareketlerine alışmıştık da, halkın içinden gelen ve mücadele ruhu daha fazla olduğuna inandığımız altyapı çocuklarından bu tarz hareketler görmek canımızı daha fazla sıkıyorAyrıca De Bleeckere'nin son dakikalarda yediği Barcelona golüne diyet demeyeceğim. Bir yanlışı diğer bir yanlışla düzeltmek doğru olmaz. Bu tıpkı maçın başında Motta'ya çıkan kart gibi, tamamen etki altında kalmak ve maçın hakimiyetini yitirmemek için yapılmış acizane hareketlerdir.

21 Nis 2010

Dünya Kupası'na Doğru : Grup B

Bir önceki Dünya Kupası'na Doğru yazımızda A grubuna değinmiştik. Aynı minvalde B grubunu da inceleyeceğiz. Vakit kaybetmeden B grubu incelememize başlayalım.

B grubunun açık ara favorisi kadrosu hücum açısından yıldızlarla dolu Arjantin. Diego Maradona'nın yönetimi altında ki "Mahallenin Kötü Çocukları", uzun zamandır, hatta 1990 İtalya'dan beri potansiyellerine bir türlü ulaşamadılar. Kadrosunda Messi, Agüero, Javier Mascherano , Esteban Cambiasso, Juan Veron, Maxi Rodriguez, Diego Milito, Carlos Tevez gibi isimleri bulunduran "La Celeste"nin Afrika yolunda ki macerası, beklenenin ve olması gerekenin aksine oldukça zorlu geçti. Peru karşısında Martin Palermo'nun ayağından gelen gol ve Uruguay deplasmanında ki yoğun stres altında ki maçı kazanıp 28 puanla kolay sayılabilecek Güney Amerika grubundan ancak 4. olarak çıkabildiler. Yine de Diego bütün bunların üstüne, kendi zaferini oldukça epik bir şekilde anlattı. Bu organizasyonun tarihine ismini altın harflerle yazdıran Tangocuların hocası Maradona zaferin nasıl geleceğini şu sözlerle anlatıyor; "Bir adamın Dünya Kupası'nı öpmesi kadar güzel bir duygu yoktur ve bunu yapabilmesi için fedakarlık dolu 30 gün geçirmesi gerekli. Bu başarı bulutlara dokunmak gibi. İki kez Dünya Kupası'nda oynadım ve bunun nasıl yapmamız gerektiğini biliyorum." Benim gibi Arjantinseverlerin de Maradona'ya yürekten inanmak istediğini ama bunun pek de mümkün olduğunu düşünmüyorum. Rakiplerine bakarsak oldukça geride duran Arjantin'in defans hattı pek etkileyici olmasa da hücumu gerçekten göz alıcı isimlerle dolu. Eğer, gerekli dengeyi kurarlarsa onları çok daha ileride görebiliriz. Kore/Japonya'da ki performanslarının üstüne Almanya'da güzel başlayıp, Berlin'de Almanya karşısında penaltılarla şanssız bir şekilde yolculuklarını kısa kesmek zorunda kalmışlardı. Grupta 3 maçı da rahat kazanması gereken Arjantin'in konu potansiyeli kullanmak olunca onlara güvenmek gerçekten imkansız.

Grubun otoriteler tarafından ikinci çıkması beklenen ekibi ise beklenenin aksine King Otto'nun takımı değil, Shaibu Amodu ve yardımcı direktörü Tommy Soderberg'in Super Kartalları. Kadrosunda Avrupa'nın önemli takımlarında oynayan ve takımları için önemli olan yıldızları bulunduran Nijerya'nın sorunu grupta ki en güçlü rakibi Arjantin'le aynı. Potansiyelini bir türlü gösteremeyen Nijerya'nın Chinedu Obasi, Obafemi Martins, Yakubu Aiyegbeni, Peter Odemwingie, Victor Obinna, Ikechukwu Uche ve 36 yaşına gelmiş olsa da formu kabul edilebilir düzeyde olan Nwankwo Kanu. Kadronun en önemli yıldızı ise orta sahada oynayan Chelsea'nin yıldız ismi ve Essien'İn sakatlığında Ancelotti'nin güvendiği isim olan John Obi Mikel. O kadar yıldız içerisinde ve yüksek düzeyde oynayabileceğini gösterene Mikel'in, yine de gitmesi gereken yolu var. Dünya Kupası tecrübesi ise kariyerinde bir ilk olacak. Nijerya'nın şansı diğer iki rakibi Yunanistan ve Güney Kore'ye karşı çok az da olsa önde. Kendi kıtalarında oynayacak olmalarını avantaja çevirmek isteyen Kartallar yine de formlarının zirvesinde ve tam konstrasyonla oynamak zorundalar. Yoksa, onların karşısında hatalarını bekleyen iki tehlikeli rakip var.

Grupta şansı Nijerya'dan biraz daha az olan King Otto Rehhagel'in Yunanistan'ı tüm dünyayı şaşırtarak 2004'te Avrupa Şampiyonası'nı alalı 6 sene oldu ve kendilerini tekrar ispat etmeleri gerek. Yunanların büyük bir istekle bekledikleri istikrar ise Portekiz 04'ten sonra göreceli olarak gelmedi. Yine de başarısız 2008 Avrupa Şampiyonası, 2004'te gelen başarıdan sonra kimseyi tatmin etmedi. Zaten agresif bir savunma ve duran toplardan başka stratejisi olmayan Yunanistan'ı çözmek kimse için uzun sürmedi. Şimdi King Otto'nun en azından gruptan çıkarmayı başarması gerekiyor. Sonrası şimdilik düşünmeleri gereken konu değil. Kadrosunda ki kozları önemli derecede yaşlanmış olan Yunanların elinde yine de güvenebilecekleri isimler var. İlerleyen yaşlarına rağmen Basinas, Karagounis, Charisteas ve elemelerin en çok gol atan oyuncusu olan Theofanis Gekas, kendini daha üst bir seviyede deneyen ve Liverpool'da şans bulan Kyrgiakos. Yine de konu Rehhagel'in takımları olunca isimler değil beraber ne kadar iyi oynadıkları önemli oluyor.

Grubun son sırasında olması beklenen ve sürpriz arayan Güney Kore'nin başında önemli isimlerin arkasında çalışmış olan Huh Jung-Moo var. Advocaat ve Guus Hiddink'ten öğrendiklerini yansıtmaya çalışan HJ Moo'nun en güvendiği Taeguk Savaşçısı hiç kuşkusuz Park Ji-Sung. Yine de Almanya ve İsviçre'de şansını iyi kullanamamış ve bu sene Monaco'da kendini ispatlamaya çalışan Park Chu-Young forvette başarılı bir fırsatçı. Daha önce söylediğimiz gibi Kore'nin bu Dünya Kupası'nda bir adım ileri gidebilmesi için onlar adına bütün gezegenlerin sıraya girip, futbol şansının, tanrının yanlarında olması gerek.

Gelelim grup hakkında ki tahminlerimize;Arjantin 9 puan, Nijerya 2-6 puan, Yunanistan 1-4 puan, G.Kore 0-2 puan.

Grubun fikstürü ise;

The Real "INVICTUS" : Inter 3-1 Barça

Pep Guardiola, oyuncularına yolda Invictus'u seyrettirdi Barcelona-Milano yolunda. Filmle motive etme yolu moda olduğundan beri gerçekten doğru seçilmiş filmleri gördük. Fakat, Pep'in atladığı bir nokta var. Eğer, Mourinho'nun çöplüğüne geliyorsanız gerçek Invictus'un kim olduğunu anlamış olmanız lazım. Hocası olduğu takımların ligde kendi evinde ki yenilmezlik serileri olduğu gibi uluslararası arenada da gerçekten göz korkutucu bir istatistiği var Mourinho'nun ve bu gecede tekrar ederek istatistik devam etmiş oldu.


Maça Inter biraz da Barça bize karşı bir taktik değişikliğine gitmiş mi, yoksa hazırlandığımız gibi mi oynuyorlar diyerek başladı. İlk 5 dakikadan sonra Barça'da bir değişiklik olmadığını gören Nerazzuri, çok güvendiği sağ kanadıyla denemeye başladı. Milito'nun kaçan bir pozisyonu ve yanlış kaldırılmış bir ofsaytından sonra, hücum gücü yüksek herkese büyük önlemler almış Inter'i beklemediği adam Maxwell çıkıp soldan vurdu. Ortaya çıkardığı topu gol sezgisi muhteşem Pedro'nun bitirmesi, akıllara Barça'nın "her koşulda, her şekilde" yenebileceğini düşündürtmedi değil. Ancak, yolunda olmayan konular golden sonra da değişmedi. Messi hiç bir şekilde efektif olamadı. Xavi bir çok defa bekledi, bekledi, arkadaşları deplase olmasına rağmen bir türlü istenilen yerde olamadılar. Maç boyu çıldırışlarını defalarca gördük. Bugün Barça'da Messi olmasa da olurdu aslında, bunu gördük. Ama, Iniesta'nın yokluğu bugün aşırı derecede belli oldu. Motta ve Cambiasso'yla sürekli rakibe basan ve alan bırakmayan Inter, Pandev'le dripling üzerinden, Sneijder'le pas üzerinden çıkmayı planladığını gösterdi. Eto'o'nun etkisizliğine rağmen, Milito'nun sürekli topu kovalaması, rakip alanda koşularıyla Pique ve Puyol'u zorlamasının meyvesini, Maicon'un kanadından, Milito'nun pasıyla buldular. O dakikaya kadar 2 net pozisyonda İtalyanları çıldırtan Milito, Sneijder'i iyi gördü. Bu arada, pozisyonun ofsaytla uzaktan yakından alakası olmamasına rağmen Valdes'in ofsayt diye havaya kalkan eli kaleci refleksi herhalde. İlk 45 dakika sürekli deneyen Inter, Barcelona'nın topu ayağında tutmasına izin vermesine rağmen, hiç bir zaman dikine ve olumlu kullanmasına geçit vermedi. Messi'nin alanına doğru girince top, Motta, Sneijder, Pandev ve Zanetti'yle o alanda çoktan seçmeli kademe kuran Inter, Ibrahimovic'in ise Lucio ve Samuel'in arasında ezilmesini, topu o alana yine efektif sokamaması sayesinde ezdi.
İkinci yarıya, yine Maicon'un kanadından bu sefer Milito'nun pası ve Maicon'un golüyle ulaştılar. Henüz 49. dakikada gelen gol Mourinho'yu şimdi avantajlı skora dönmeliyim düşüncesine itti. Zira, Camp Nou'ya 2-1'lik bir galibiyetle çıkmak hiç bir şey anlamına gelir. Orta alanda ki iki çapası Cambiasso ve Motta'yla basıp, Maicon, Zanetti ve Pandev'le kanatları deneyen Inter'in bu alanda inisiyatif alan gücü Sneijder'di. 60. dakikada Eto'o'nun ceza alanı içinde o kadar rahat ortalamasına izin veren Barça, Sneijder'in asisti ve Milito'nun golüyle Catenaccio alarmını çaldırdı.

Son yarım saat, adeta Camp Nou'da ki maçın provası gibiydi. Ibrahimovic'in ezilmesine 60 dakika dayanabilen Guardiola, 3 golü birden yediği sol kanadına ancak o dakikada çözüm bulabildi. Maç boyu Guardiola'yı temkinli bir şekilde izlerken, Mourinho'yu kenarda sürekli arı gibi çalışırken gördük. Sürekli not alıyor, oyuncularına bir şeyler anlatıyor, oyuncularına dakika dakika taktik veriyordu. O dakikaya kadar varlık gösteremese de Ibra'dan başka o defans hattı içerisinde varlık gösterecek forveti olmadığından Pique'yi o kaosun içerisine attı. Messi'nin bu dakikada gelen uzaktan şutu ve frikiği hariç pekte etkili olamadı Katalanlar. Abidal'in girişiyle kanat etkinliğini artıran Barça, Pique'nin kaleciyi geçip Lucio'nun çizgiden çıkardığı topla son pozisyonunu yakaladı. Bu dakikalarda kanattan gelen Daniel Alves'in kendini yere bırakmasını çok iyi çözen Portekizli hakem Olegário Benquerença'yı maç boyu gösterdiği istikrarlı ve muhteşem düdükleri için kutlamak lazım. Sonrasında mızmız çocuk havalarında yerden kalkmayan ve ağlamaklı bakan Dani Alves'in ise bu 3. sınıf aktörlüğünü bir kenara bırakması lazım. Maç boyu Sabri Sarıoğlu'nun herhangi bir maçından daha iyi oynamamasının siniriydi bu kendi dilince belki de. Bu arada Inter, az pas çok atak taktiğini denemeye çalıştı. Orta saha çizgisinin gerisinde çoğu zaman Puyol ve Valdes olmasına rağmen, sadece Sneijder'le bir kez etkili olabildiler. O pozisyonda da topu durduramayan Sneijder, olası bir 4. golü yedi. 70. dakika civarı Messi'nin Maicon'un yüzünü dağıtmasını ise oyuniçi bir yanlışlık mı, yoksa kasıtlı mı olduğu konusunda çok kararsızım. Pozisyonda ki ifadesi yanlışlık, Maicon'un yüzü kasıt olduğunu düşündürtüyor. Neyse, Barça maç boyu istediklerini bir türlü yerine getiremezken, sözün bir kısmını da Giuseppe Meazza tribünlerine getirmek lazım. Maça inanılmaz etki ettiler. Sürekli içindeydiler ve Ibrahimovic'in maç boyu ifadesine bakarsak moral bozucuydular üstelik.
Şimdi Guardiola çok iyi düşünmeli. Çünkü, karşılarında grup maçlarında olduğu gibi kazanmak için değil kaybetmemek için çıkacak İtalyanlar olacak. Maç boyu etkin değil, edilgen olmayı sürdürdü. Mourinho her hamlesiyle Guardiola'yı ezmeyi başardı. Eğer, Madrid yolundan dönmek istemiyorsa Inter'e karşı Camp Nou'da ekstra bir şeyler ortaya koymak zorunda. Kalitenin zirve yaptığı bu 90 dakikada oyuncular değil, onları yönetenler çok daha fazla etkili oluyorlar. Messi'nin bugün etkisiz, hamlesiz ve çaresiz oyunu bunu bize çok iyi gösteriyor. Şimdi Barça'nın önünde kazanmaya 45 yıllık susuzlukları, inanmışlıklar, adanmışlıkları, zekaları ve kaliteleriyle İtalyanlar var. Bu Barça için bile çok zor bir mücadele olacak.

20 Nis 2010

Dünya Kupası Statları : Ellis Park, Johannesburg

Dünya Kupası'na doğru giderken bir yandan bu organizasyonun ev sahipliğini yapacak stadları da tanıyalım. İlk durağımız elbette ki finalin sahibi.
Stadın bilinen diğer ismi Coca Cola Park. İlk inşası 1889 yılında Rugby sahası olarak düşünülen Ellis Park'ın modernleştirme ücreti 450 milyon dolar. 60.000 kapasitesi olan stadyum bundan önce yine 1995 Rugby Dünya Kupası'na ev sahiplği yaptı.
Futbol takımı Orlando Pirates'in yanı sıra, 2006'dan beri Cats olan rugby takımı Golden Lions'un da evi. Stadyum'un tarihinde bir de kötü anı var. 11 Nisan 2001 tarihinde Orlando Pirates ve Kaizer Chiefs arasında oynanan futbol maçında yaşanan olaylar sebebiyle 42 insanın ölümüne tanıklık yapan stadyumun gelelim yapımında ki istatistiklere.
-30.000 tondan fazla beton kullanıldı.
-Oturulan alanlar hariç 4.500 tonu modernleştirme kapsamında kullanıldı.
-500.000 paket çimento harcandı.
-Yapımında çalışan insanların toplam çalışma süresi 3.2 milyon.
-3.1 milyon tuğla kullanıldı.
-50 tane 200 wattlık kolon, 30 tane 30 wattlık kolon ve stadyumun çeşitli yerlerinde bu kolonlardan 245 tane mevcut.
Gelelim bu stadyumun ev sahipliği yapacağı maçlara;

Afrika'ya Doğru : Grup A

Dünya Kupası'na bugün itibariyle sadece 51 gün kaldı. 4 senede bir denk gelen bu kupa bizim için Halley kuyrukluyıldızı gibi. Biz de zaman kaybetmeden kupa hakkında neler düşünüyoruz, beklentilerimiz neler yazmak gereğini hissettik. Bunun için A Grubu'ndan başlıyoruz hemen.

Grubun son torbadan girse de en büyük favorisi yıldızlar topluluğu kadrosuyla Fransa. Elemelere önce Avusturya'ya 3-1 mağlup olarak giren Horozlar, sonrasında Romanya ve Sırbistan beraberlikleriyle zora girdi fakat grupta Sırbistan'ın hemen arkasında yer alarak elemelerde İrlanda'yı tartışmalara yol açan bir golle elediler. Tıpkı grupta ki rakipleri Uruguay'ın ofsayt golüyle Kosta Rika'yı elemesi gibi. Raymond Domenech'in olabildiğince kötü yönetimine rağmen bireysel performanslarla kendilerine bu büyük organizasyonda bulan Fransızlar, şimdi kupanın plase favorileri arasındalar. Almanya'da oynanan son Dünya Kupası'nda finalde penaltılarla İtalyanlara kaybeden Fransızların bu kadrolarına rağmen plase olmaları kuşkusuz Fransızların içini acıtıyor. Ancak, onlar yine de ümitlerini kaybetmiş değil. Öncelikle, bu gruptan olabildiğince rahat çıkacaklardır. Güney Kore'de aldıkları büyük ders, burada rehavet içinde olmayacaklarını garanti ediyor. Grupta, onları zorlayacak iki takımında bireysel olarak çok aşağıda kalmaları Fransız halkını Afrika'da başlangıç için mutlu ediyor. Ribery'nin yüksek performansı, Gourcuff'un Zidane'dan sonra ayağına bakabilecekleri bir yetenek olduğunu ispat etmeye başlaması, Anelka'nın Chelsea'de ortalığı birbirine katması onların en önemli kozları olacak. Büyük yıldızları ve kaptanları Henry ise Barça'da ki düşük formuyla rahatsız etse de Horozların onun yerini doldurabilecekleri çok büyük yetenekleri hala var. Özellikle son vuruşlarda etkili olan Gignac ve her ne kadar Madrid'de ki formuyla kendinden şüphe edenlere ispatlayacağı bir şeyleri olan Karim Benzema Fransızların ileri uçta kendilerini emanet edebilecekleri kadar üst düzey isimler. Ayrıca orta saha organizasyonlarında Gourcuff gibi bir isme destek olarak Lassana Diarra, Samir Nasri, Jeremy Toulalan gibi isimler mevcut. Savunmasının iki kanadında dünyaca ünlü isimler Evra, Clichy, Abidal, Bacy Sagna Fransızların bol alternatifleri. Stoperde ise William Gallas, Philippe Mexes, Tottenham'da kendini ispatlayan Bassong, Squillaci gibi isimleri bulunduran Fransızların kalesinde ise birbirinden yetenekli iki genç kalecisi Hugo Lloris ve Steve Mandanda var. Bunlardan Hugo Lloris, O.Lyonnais'de ki formuyla göz dolduruyor ve daha önde. Bernabeu'da ki Real Madrid maçında baskı altında ve büyük yıldızlara karşı nasıl oynayabileceğini sanırım dünyada ki herkese gösterdi. Herşeyin sonunda Fransızların tek soru işareti Raymond Domenech. Fransızlar 1998 ve 2000 jenerasyonundan göreceli olarak daha iyi bir kadroya sahip. Dolduramaycakları tek isim Zinedine Zidane. Gerisinde daha iyiler. Yine de kendisini bir kupayla ispat etmek isteyecekler ve bu gruptan en az 7 puanla çıkacaklardır.
Grubun eşit güçte ki iki takımında biri olan Meksika, elemelere Sven-Göran Eriksson yönetiminde potansiyellerinin çok altında bir formla başladılar. Sonra göreve gelen tecrübeli Javier Aguirre, birbirine denk oyunculardan oluşan ve yaşlanmaya başlayan Meksika'nın en önemli kozu. Kadrosunda Rafa Marquez, yaşı 36'ya gelen Cuahtemoc Blanco, Guillerme Ochoa, Efrain Juarez, Andres Guardado ve G.Saray'dan tanıdığımız Gio Dos Santos'a güvenmek zorundalar. Onları uyum içinde oynatabilmek Aguirre ya da Meksikalıların ona seslendiği şekliyle El Vasco'nun en büyük hedefi. Onların formunun en yüksekte olmasını dileyen El Vasco, El Tricolor'u Japonya/G.Kore'de gruplardan çıkarmayı başarmıştı. 14 kezle kupanın en çok gördüğümüz takımlarından biri olan Meksika için orada olmak bile yeterli. Son maçta Uruguay'la oynayacakları maç kader niteliğinde. Diğer kritik nokta ise Fransa'dan alacakları puanın Uruguay'dan fazla olması.
Grubun Meksika'ya denk diğer takımı ise Uruguay. Çok az takımın onlar gibi bir kupa tarihi var. Arjantin'i 1930 Dünya Kupası Finali'nde 4-2 yenen Uruguay bu kupaya çok çok uzun süre önce sahip olsa da, 11 kez katılarak kupa geleneği olan bir ülke. La Celeste son 5 kupanın 2'sine katılarak ülkesini üzmüştü fakat gözleri artık Afrika'da. Takımlarının gruptan çıkması onlar için en büyük başarı olacak. Teknik direktör Oscar Washington Tabarez, ya da bilinen ismiyle El Maestro ülkesiyle İtalya'da düzenlenen 1990 Dünya Kupası'nda da takımın başındaydı. En güvendiği isimler ülkenin gururu ve Uruguay'ın ülke içinde ki sembol ismi olan kaptan Diego Lugano. Fenerbahçe'den de tanıdığımız defansın bu güvenilir ismi takımını Kosta Rika'ya karşı attığı golle kupaya taşıdı. İleride ise hangi ülkede olursa olsun bu kupada yer alacak iki isim var; Diego Forlan ve Luis Suarez. İkisi de şu an liglerinde istim üstünde. Luis Suarez dünyaca ünlü Leo Messi ve Wayne Rooney'le altın ayakkabı mücadelesi içerisinde. 1902 sonlarında 5 takımla futbola başlayan ve meşin yuvarlakla tanışıklığı çok eski olan bu ülke için kader daha önce geçtiği üzere son maçta Meksika maçı. Orada galip gelebilirlerse gruptan çıkarlar.
Grubun en eğlencesiz takımı vuvuzuela sebebiyle kesinlikle Güney Afrika olacak. Büyük ihtimalle Mandela'nın ülkesiyle oynayacak ülkenin vatandaşları televizyonlarının seslerini kısacak, stadda olanlar ise Formula 1 seyircileri gibi özel kulaklıklar takacaklar. Kadrosunda Pienaar gibi bşr oyuncu bulunduran Güney Afrika'nın en büyük kozu kupaya 5 farklı takımla katılan Carlos Alberto Parreira. O da "3 maç oynayacağız, çıkmamız mucize olur. Eğlenmek için buradayız." dedi. Parreira'nın realitesine hayran kalmamak elde değil. Zira ev sahibi bir ülkenin hocasından genellikle siz durun, kupada görürsünüz demesine alışığız. Ama gerçekten yapabilecekleri hiç bir şey yok. Eğer Fransa hem Uruguay'ı hem Meksika'yı yenerse son maçta onları puanla tanıştırır. Zira, Uruguay ve Meksika için Güney Afrika'dan alınamayacak 3 puan herşeyin sonu olur.
Son olarak bir tahminde bulunursak grubun sıralaması hakkında; Fransa 7-9 puan, Uruguay 4-6 puan, Meksika 3-6 puan, Güney Afrika 0-1 puan.
Grubun fikstürü ise;

6 Nis 2010

İnsan Mısın?

Evet, soruyorum sayın Messi, insan mısın? Biraz daha kassa bırakın 4'ü daha fazla atabilirdi. Pes dedirtecek cinsten bir futbolcu bu. Onu izlediğimiz için Barcelona'yı seveni sevmeyeni her birimiz şanslıyız.

4 Nis 2010

Yarışın Ardından: Sepang, Malezya

Dünkü sıralama turu ardından ilk iki sıraya yerleşen Red Bull-Renault takımı yarışta da hegemonyasını göstererek Malezya'yı maksimum 43 puanla tamamlamış oldu. Yarışı Sebastian Vettel ilk sırada tamamlarken, Mark Webber ikinci, Nico Rosberg ise Mercedes GP adına ilk kez podyum görerek üçüncü oldu.

Yarışın başından sonuna Vettel ve Webber ilk ikiyi kaptırmadıkları için yalnızca kendi aralarında bir çekişme oldu, Red Bull'un bu iki pilotu arasına herhangi bir başka pilot girme başarısı gösteremedi. Malezya'da da gördüğümüz aslında şu oldu; Renault'nun motoru bir hayli güçlü ve bu konuda iddialılar. Bu motor gücünü hem Kubica'da hem de Vettel ve Webber'de rahatlıkla görebiliyoruz.

Dün sıralama turu ardından başlığı altında belirttiğim şey Robert Kubica'nın Adrian Sutil'i geçip asıl rakipleri olan ilk sıraları zorlayacağıydı. Sutil'i geçen Kubica, Rosberg'i fazla zorlamasa da yerini korudu ve yarışı 4. sırada tamamladı. Diyeceğim şu ki Kubica Renault adına muazzam bir transferdir. Gelecekte Leh pilotu sık sık podyuma çıkarken göreceğimizi düşünüyorum.

Ferrari ve McLaren-Mercedes'in bugün geride kalmalarının sebebi, sıralama turunda yapmış oldukları hatalardan kaynaklandı. Hava durumunu yeterince dikkate almamış olsalar gerek ki yoğun yağıştan ötürü piste çıkamayıp taktiksel hatalarının bedelini ödemiş oldu bu iki takım. Neyse ki bugün yağış yoktu ve temiz bir yarış izledik. Bu arada Lewis Hamilton'a da ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Yarışa 20. sırada başlayan Hamilton, otomobilinin hız farkını da devreye sokarak yarışı 6. sırada bitirdi ve puan almayı başardı. Jenson Button'ın geçen haftalarda "Ferrari ve Red Bull bizden hızlı" açıklamalarının doğruluk derecesini de bugün görmüş olduk. Button'ın otomobili Felipe Massa'yı fazla zorlayamadı ve gerisinde kaldı.

Gelelim Fernando Alonso-Jenson Button çekişmesine. Yarış 56 turdan oluşuyordu ve Alonso 44. turda başladığı Button takibine 54. tura kadar devam etti. Yalnız burada Fernando Alonso'nun yaşadığı bir problem vardı, o da vites kutusundan gelen ilginç sesler. Araç üstü kamerasına ne zaman geçilse bu sesleri rahatça duyuyordum. Yüksek hız sonrası vites küçültmek isteyen Alonso bu konuda sıkıntı çekiyordu. Ve yarışın tamamlanmasına yalnızca 2 tur kala Button'ı neredeyse geçme başarısını gösterdiği sırada fren+vites sorunu araçtan beyaz dumanlar gelmesine ve hemen ardından aracın yarışa daha fazla devam edememesine neden oldu.

Sutil adına birkaç şey karalayacak olursam, Force-India bu sezon fena iş çıkarmıyor aslında. İlk iki yarışta Liuzzi'nin puan alması ve ardından bugün Sutil'in yarışı 5. sırada bitirmesi onlar adına çok iyi gelişmeler. Adrian Sutil'in bugünkü en büyük başarısı ise bana göre Lewis Hamilton'a geçiş şansı vermemesi oldu ve Hamilton'ı 6. sırada tuttu böylece. Unutmadan, takım arkadaşı Nico Rosberg podyum görürken, Michael Schumacher yarışı mekanik bir arıza nedeniyle 17. turda bitirmek zorunda kaldı. Bu da kariyerinde ilk kez bir takım arkadaşı tarafından fazla zorlanacağı anlamına geliyor Schumi için.

Formula 1 Malezya GP sonuçları şu şekilde oluştu:
Şampiyonada ilk 3 yarış sonrası sürücüler ilk 10 ve takımlar sıralamasında ilk 8 şu şekilde:

1- Felipe Massa 39
2- Fernando Alonso 37
3- Sebastian Vettel 37
4- Jenson Button 35
5- Nico Rosberg 35
6- Lewis Hamilton 31
7- Robert Kubica 30
8- Mark Webber 24
9- Adrian Sutil 10
10- Michael Schumacher 9

Takımlar:

1- Ferrari 76
2- McLaren-Mercedes 66
3- Red Bull-Renault 61
4- Mercedes GP 44
5- Renault 20
6- Force India-Mercedes 18
7- Williams-Cosworth 6
8- Toro Rosso-Ferrari 2

3 Nis 2010

Sıralama Turu Ardından: Sepang, Malezya

Tıpkı geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Malezya'da yoğun yağmur yağışı var. Sıralama turundaki sonuçlar bu yağmura bağlı olarak sürprizlere sahne oldu. Sıralama turundaki yağış, yarın yapılacak yarışta da bekleniyor. Sürpriz dedim çünkü Jenson Button, Lewis Hamilton, Felipe Massa ve Fernando Alonso ilginç bir şekilde çok geride kaldılar. Yarın ilk 10 sırada yarışa başlayacak sürücülere göz atalım.

1- Mark Webber - Red Bull-Renault
2- Nico Rosberg - Mercedes GP
3- Sebastian Vettel - Red Bull-Renault
4- Adrian Sutil - Force India-Mercedes
5- Nico Hulkenberg - Williams-Cosworth
6- Robert Kubica - Renault
7- Rubens Barrichello - Williams-Cosworth
8- Michael Schumacher - Mercedes GP
9- Kamui Kobayashi - BMW Sauber-Ferrari
10- Vitantonio Liuzzi - Force India-Mercedes

İlk 10'da o kadar çok sürpriz pilot var ki yarın ilginç geçişler izleyeceğimiz kesin gibi. Ayrıca yağacak yoğun yağmurla beraber bu geçişler kazalara gebe olacaktır diye düşünüyorum. Dolayısıyla pistte safety car görmezsek büyük sürpriz olur. Bunun yanı sıra Adrian Sutil kariyerinde en iyi sıralama turu derecesini yapmış oldu. Onun dışında diğer sürprizler Hulkenberg, Kobayashi ve Liuzzi yarın bu pozisyonlarını koruyabilecekler mi göreceğiz. Ben Kubica'dan yarışın hemen başında bir atak bekliyorum açıkçası. Hulkenberg ve Sutil'i geçip asıl rakipleri olan Vettel ve Rosberg'in peşine takılacaktır.

Vettel demişken bu ismi herkesin dikkatle izlemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu sezon ilk iki yarışta şanssızlıklardan dolayı podyum göremese de, Red Bull takımının en yetenekli ismi bana göre. Yarın bir aksilik olmazsa yarışı ilk 3'te tamamlayacaktır. Schumi için birkaç şey söylemek gerekirse, Bahreyn ve Avustralya'da yarışları bir hayli geride tamamlamasına rağmen kendisine performansı hakkında bir değerlendirme yapması sorulduğunda, bu performansından memnun olduğunu belirtmişti. Takım arkadaşı Nico Rosberg pek tabii önünde bitirebilir yarışı fakat Schumi için sezonun ilk podyumu da olabilir eğer doğru taktik ve iyi bir çıkış sergilerlerse takım olarak. Son olarak, yarın Malezya'da çok keyifli bir yarış bizleri bekliyor olacak.

1 Nis 2010

Bi' Brondby Vardı, N'oldu Ona?

Bir zamanlar Danimarka futbolu denince akla ilk gelen kulüptü Brondby IF. Peki bu Dansk kulübe neler oldu da adını sanını duymaz olduk? Danimarka Süper Ligi'nde son şampiyonluğuna 2004/05 sezonunda uzanan Brondby kulübü, o tarihten bu yana dişe dokunur hiçbir başarıya imza atamadı desek yeridir.

Halbuki bu takım hemen üstte de belirttiğim gibi Danimarka deyince akla ilk gelen kulüptü, hiç değilse benim için öyleydi. Fakat son yıllarda tahtını bildiğimiz üzere Kobenhavn'a kaptırdı bu "kuyucu" takım. Aslında başarılarına şöyle bir göz attığımızda; 10 lig şampiyonluğu, 6 Landspokalturneringen şampiyonluğu, 2 lig kupası, 4 Danimarka Süper Kupası, 1 Royal Lig şampiyonluğu ve belki de en önemlisi 1991 yılında UEFA Kupası yarı finali görmeleri şeklinde bir tablo söz konusu.

2008/09 sezonunu 3. bitirip Avrupa Ligi elemelerine katılma hakkı kazanan Sarılar, 1. turda Rosenborg'a iki maçta da yenilerek elenmişti. Hatırlatmakta fayda var, Brondby'i eleyen Rosenborg o yıl G Grubu'nda hiç galibiyet alamayarak elenmişti. Uzun bir süredir Avrupa'nın zayıf liglerinden biri olan Danimarka Süper Ligi'nde orta sıralarda tamamladıkları lig grafiği hala değişmiş değil açıkçası. 12 takımlı bu ligde orta sıralarda yer almak Brondby adına bir lekedir bana göre. Ki bir değil, iki değil artık orta sıra takımı oldu Brondby. Sırf bu yüzden "nerede bu Brondby" sorularını sormaya devam ediyorum...

Bu sezon ise geçen yılı aratır oldular. Dediğim gibi, Brondby adı sanı duyulmayan takımlara yenilmekten çekinmiyor, üstelik bundan da gocunmuyorlar sanırım. Bunu söylememin en temel sebebi ise son 10 lig maçında almış oldukları 6 mağlubiyet, 3 beraberlik ve yalnızca tek galibiyet.
Ne zamandır aklımdaydı bir Brondby maçını baştan sona kadar izlemek ve bu isteğimi biraz önce yerine getirmiş oldum. Brondby evinde bu sezon ligde kendilerinden beklenmeyen bir performans gösteren Silkeborg'u ağırladı. Tribünler bir önceki maça göre daha da boştu ki bu gayet normal çünkü takımın herhangi bir amacı kalmadı artık. Neyse maça döndüğümüzde ilk yarı kalelerinde 4 dakikada 2 gol görmelerini hayretle izledim çünkü eski Brondby gitmiş, yerine UmrumdaDeğil SK gelmiş! Ne forvet hattı, ne orta sahaları ne de defanslarından adam olur öyle söyleyeyim siz anlayın. Silkeborg mütevazı kadrosuyla yukarıları zorluyor bu sezon ancak onların da kapasitesi bir yere kadar, zayıf takım ne de olsa. İkinci yarı hafif hafif kendine gelmeyi becerebilen ev sahibi skoru 2-2'ye getirmeyi başardı lakin dediğim gibi, çok zayıflar ve o yıllardır kendilerini yalnız bırakmayan taraftarlarından devre sonunda sahaya çıkarken protesto yiyen bir takım haline bürünmüşler. Ligde 24 maç sonunda 33 puan ve +1 averajla 7. sıradalar.

Demem o ki, Brondby'den eskisi gibi Michael Laudrup, Ebbe Sand, Jes Hogh, Magnus Svensson veya Thomas Kahlenberg gibi futbolcular çıkarmasını uzunca bir süre beklemeyin.

31 Mar 2010

Rövanş

Allianz Arena'da dün gece bir bakıma rövanş maçına çıkan Bayern München, Manchester United'ı tıpkı o 1999'da 90. dakikada yediği gole nazire yaparcasına yenmeyi başardı. Bu kez önde olan taraf Man Utd'dı ve geriden gelerek maçı kazanan Bayern oldu. Muhtemeldir ki bu sonuç Bayern München'e yetmeyecek fakat moral depolamak açısından önemli bir galibiyet aldılar. Ayrıca maçın ikinci yarısı Man Utd adına "kayıp" kavramından öteye geçmedi.

Hem maçı, hem de Wayne Rooney'i kaybeden Alex Ferguson, bunun yanı sıra yaptığı taktiksel hataların da diyetini ödemiş oldu. Maçın hemen başında Demichelis'in Rooney'i markaj ederken ayağı kayıp düşmesi ve sonrasında boş kalan Rooney'nin golü ağlara göndermesi nasıl Louis van Gaal'i huzursuz ettiyse, maçın sonunda ise huzursuz olan taraf Fergie oldu. Dedik ya, maçın ikinci yarısı Man Utd adına hem kayıp hem de şanssızlık kavramlarından oluşuyordu. Bunları Vidic'in kafayla vurduğu topun direkten dönmesi, Ribery'nin kullandığı frikiğin Rooney'e çarpıp ağlara gitmesi, son dakikalarda Rooney gibi bir golcüsünü kaybetmesi diye sıralayabiliriz.
Premier Lig açısından baktığımızda Rooney'nin sakatlığının süresi, Manchester United hücumunu doğrudan etkileyecektir. Maç sonrası Alex Ferguson'ın konuyla ilgili demeci ise; "Hopefully, it's not too serious. He may be doubtful for Saturday but we don't know, it's too early to say." Kulüp doktorlarından sanıyorum ki bugün bir açıklama gelecektir sakatlığın ne kadar süreceği hakkında.

Ji-Sung Park da maç sonrası Old Trafford'da şanslı olan tarafın kendileri olduğunu söylemiş. Doğru demiş çocuk, Manchester'da hızlı başlayan bir oyunla ilk yarıya gol yemeden bir veya iki tane gol sığdırmaları, turu geçmek için büyük avantaj sağlayabilir Red Devils'a ancak Bayern München bu sezon deplasmanlarda ilginç sonuçlar alabiliyor. Bir sürpriz çıkar mı diye soracak olursak cevabı "zor" olacaktır. Bekleyip görelim...

29 Mar 2010

Galatasaray 0-1 Fenerbahçe : Flemenkler vs. Almanlar

Çok garip bir maç izledik gerçekten. Maç öncesi Özhan Ağabey'e hürmeten -en azından bu sefer- küfür edilmese daha iyi olacaktı. Yine de maç içinde bizi irrite eden hiçbir tezahürat duymadık. Galatasaray tribünlerinden bir kendinibilmezin attığı su şişesi hariçte çok da büyük olaylar olmadı. Zaten, ASY 2007'den sonra tribünler sakindi de futbolcular da bir gerginlik vardı. Bu maçta agresif Sabri'nin maçın başında Alex'le şakalaştığını görünce, ilk önce Sabri'nin İngilizce düzeyini merak ettim ne yalan söyleyeyim.Kafamda farklı senaryolar vardı maçtan önce. İlk golü Fener yerse, Cim-Bom dağıtır dedim. Daum takımını ilk yarım saat kapatır, Galatasaray'ın ilk temposunun geçmesini beklerse çok yanılır dedim. Tek çare orta sahada ezip, topu ayağında tutmasıydı Fenerbahçe'nin ki oyuncu yapısı ve Rijkaard'ın orta saha düzeni buna imkan verir nitelikte. Galatasaray açısındansa 4-2-3-1'in rakamdan çok zihniyetine ihtiyaç olsa da Frank Rijkaard'ın orta ismi 4-3-3'dür herhalde. Orta sahada 1 defansif orta saha yanına Elano olacağı aşikardı. Problem 3. ismin kim olacağı? Şimdi söylemek kolaycılık gibi görünebilir ama oyunun her iki tarafını iyi oynayabilecek bir isim, bol pas yapan Fenerbahçe orta sahasını zorlayabilecek, topun sizde kalmasını sağlayacak bir isim; mesela Barış, Ayhan.Maçın içinde bakarsak, Rijkaard'ın Alex'i durdurmak için 1974 Dünya Kupası'na gitmesi şaşırtıcı. Orta sahada adam adama markaj o yıllarda kalmadı mı sahiden? Hadi bunu yaptın diyelim. Daha iyi pas yapan, vizyonu daha iyi olan Mehmet Topal'ı, Mustafa Sarp'a tercih etmen daha şaşırtıcı. Elano sahada kaybolduktan sonra bile bu tercihini devam ettirmesi Daum'u rahatlatmıştır herhalde. Alex'in deplase olması sonucu sürekli yerini kaybeden bir defansta görünüp bir kaybolan Mehmet Topal, defansa kademe hatası da yaptırdı zaman zaman. Alex'in sık sık geriye gelip orta sahayı 5'lemesi zaten ayakta kalabilen tek orta saha oyuncusu Mustafa Sarp'a sadece zaman zaman Giovani'nin yardıma gelmesi bence kendi inisiyatifiydi. Keita'nın da Andre Santos'a karşı birebir de başarılı olabilecek gibi durmasına rağmen Vederson'un orada kademelere girmesi ve oraya yanaşan Bilica'nın varlığı, kanat oyuncularına sınırsız özgürlük veren Rijkaard'ın işini gitgide zorlaştırdı. Aslında, Rijkaard maç içinde işini hiç yapmadı. Yaptığı tek bölümde tercihlerini öyle kötü yaptı ki, kalitesini sorgular hale geldim. Bir Avrupalı idman ve maç eksiği olan oyuncusunu alıyorsa oyuna, ki o fizyoterapistin diplomasını da sorgulamak lazım. Kenarda fizik hareketlerini yaparken gördüğümüz Arda'nın yüzündeki acıyı göre göre, Rijkaard'a "Bu adamın fizik gücü yetersiz" diyemiyorsan, o kulüpten neden maaş alırsın? Zaten, Galatasaray'ın baskı anlarında top ne zaman Arda'ya gelse tehlike geçti ya da kaotik duran Fener savunması düzenli bir şekilde yerleşmiş oldu. Herşeye, onca taktik hataya ve müdahalesizliğe rağmen 30. saniyede Mustafa Sarp ortaya değil havadan dış köşeye vursa başka şeyleri konuşuyor olurduk. Ama siz bütün kriz anlarında müdahalesiz kalıyorsanız bunu da savunmamalısınız. Bulduğunuz pozisyonların hiçbiri organize değilse, bunu sorgulamalısınız. Jo'nun çevirdiği topa Giovani'nin net bir vuruş yapamaması, fizik gücünün yetersizliğiyle alakalı bence. Hızıyla zaman zaman fark yaratsa da, ne zaman ki savunmacısıyla birebir kalsa, ısıran rakibine karşı güçsüz kaldı. Galatasaray'da biraz öne çıkan ismin Neill olması tamamen Servet'in savrukluğuyla alakalı. Kademelere iyi giren Neill, ayakta kalmayı başarabilen isim oldu.Fenerbahçe'de ise Mehmet Topuz'un idareten oynaması orta sahada Selçuk'un biraz daha fazla yükün artmasına sebep oldu. Yine de bölgesinde ki halefi Emre'nin alan daraltma ve pres gücünü aratmadı. Sadece organizasyon eksikliği vardı ki bu Emre'nin içinde bulunduğumuz sezon boyunca Xabi Alonso'ya nazire yaparcasına uyguladığı bir alan. Selçuk'un zaten eksik kalan Galatasaray orta sahasına karşı kademeli kapanan Fenerbahçe savunmasında zaman zaman defans hattının arasına girmesi bence profesyonel bir ön liberodan beklenmeyecek bir hareket. Selçuk diyip geçebilirsiniz ama bu adam 7 senedir Fenerbahçe'de. Bir ön liberonun top rakipteyken ne yapması gerektiğini artık öğrenemediyse, öğrenemez de. Özer'in ve Vederson'un özellikleri farklı olsa da aynı taktiklerle sahada yer alması rezillik. Zaten, Özer'den beklenen kreatif oyun ve ince işçilik de eksik kalması da bu yüzden. Sürekli rakip açığa ilk basma, gelen beki kovalama, çalımı yedikten ya da bu görevleri bittikten sonra kendi bekinin kademesine girme görevleri Daum'un maç görüşünü sanırım belli ediyor. Yine de Vederson'dan bunu bekleyebilirsiniz ama Özer'den istemek nasıl açıklanabilir kararsızım. Lugano ve Bilica ikilisinin birlikte namağlup ilerlemesi şaşırtıcı değil. Birbirleriyle çok iyi anlaşıyorlar. Rijkaard'ın da dile getirdiği gibi rakip hücumculara ya hiç şans vermiyorlar ya da çok ufak detayları bırakıyorlar. 70. dakikada golü bulan Fenerbahçe'nin Güiza konusunda büyük sıkıntıları olmasa gol daha erken gelebilirdi. Deplasmanda ilk 27 dakikada 100 pas yapmış, rakibini ise 47 pasta tutmuş bir takımın -ki pasların yarısının rakip alanda ve efektik oynanmış olması- gol atması beklenir. Galatasaray'ın driplinglere dayanan tarzı bunu körüklemiş olsa da iyi pozisyon alamayan veya aldığı toplarla düzgün bir dripling yapamayan, bunlarda topu dahi tutamayan bir forvetiniz varsa işinizi kendiniz zorlaştırırsınız. Yine de Daum'un bu tercihinin rakibinin orta sahasının dağınık olmasını ummasıyla alakalı. Semih'in ve Gökhan Ünal'ın orta sahaya kadar gelip top alan stilleriyle defans adamlarının buraya kadar forvetlerinizi kovalaması Daum'a uymuyor. Güiza'nın sürekli rakip defansın arkasına kaçma isteği stoperleri yerinden oynatamıyor. Güiza'ya zaman zaman Lugano ve Bilica tarafından atılan ve yarış atlarının bile yakalayamayacağı toplara Güiza'nın umutsuz koşuları göz boyayıcıydı sadece.

Bir derbiyi daha arkamızda bırakırken, damağımızda futbol adına büyük hatalar barındırsa da şansa atılmış bir gol o an De Sanctis'i hatırlattı. Napoli-Juventus maçında cepheden çıkardığı çok sert bir şut vardı. Leo Franco'nun tercih edilmesiyse uzun etin yahnisiyle doğru orantılı. İspanya Ligi'nden bedelsiz gelen bir oyuncudan daha fazla ne bekleyebilirsiniz ki. Adnan Polat'n bu sene
Galatasaray 8. olsa dahi Rijkaard'a ısrar etmeli. Bahsettiği ve oynatmak istedikleri bu orta saha oyuncularıyla çok zor. Rijkaard&Neeskens ajandasında ki transfer bölümüne ise sıkı sıkı yapışılmalı. Mustafa Sarp yerine misalen Poulsen, Mehmet Topal yerine Renato olsa sizce Galatasaray nasıl oynar? Galatasaray açısından sene fiilen ve matematiksel olarak bitmese de finalleri Bursaspor maçı olacak. Oradan alınacak sonuç, başka Mayıs'ları bekletebilir ya da bu Mayıs'a olan umudu tazeleyebilir.
Fenerbahçe ise Beşiktaş maçında kazanmayı umarken, Bursa'nın Galatasaray'a kaybetmesini bekleyecek. Lig için bu hafta inanılmaz bir kırılma anı oldu. Ligin daha elit top oynayan ilk 8'inin birbirleriyle 3 maç oynaması bütün hesapları, denklemleri yeniden yaptırdı.
Bu maç için son cümlelerimiz zihinsel olarak 70'lerin Almanyası ve Hollanda'sı şeklinde olduğudur. 22 kişiyle oynandı ama sonucunda Almanlar kazandı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir